Küresel iklim değişikliği, yerkürenin 4.5 milyar yıllık tarihinde yaşanan iklimin doğal değişkenliğine ek olarak son 300000 yıl içinde var olan insan etkinliklerinin neden olduğu bir değişikliktir.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde iklim değişikliği, "karşılaştırılabilir bir zaman döneminde gözlenen doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak küresel atmosferin bileşiminde insan etkinlikleri sonucunda iklimde oluşan bir değişiklik" biçiminde tanımlanmaktadır.
İklim değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değildir. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, okyanus ve deniz suyu seviyelerinde yükselme, okyanusların asit oranlarında artış, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altındadır.
İklim değişikliğinin etkileri bölgesel olmayabilmemektedir. Mesela Ukrayna da Çernobil de çıkan bir yangının radyasyonu, rüzgarla diğer bölgelere dağılacağını biliyoruz ve buna sınırları kapatarak engel olamıyorsunuz.
Ülkemizin de içerisinde yer aldığı Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden birisidir. Akdeniz Havzası’nda gerçekleşecek 2°C’lik bir sıcaklık artışı, beklenmeyen hava olayları, sıcak hava dalgaları, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış, kuraklık ve bunlar dolayısıyla biyolojik çeşitlilik kaybı, tarımsal verim kaybı ve en önemlisi kuraklık olarak etkilerini hissettirmektedir.
2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı, Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklığın gelecek yıllarda 2,5°-4°C artacağını, artışın Ege ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nde 4°C’yi, iç bölgelerinde ise 5˚C’yi bulacağını öngörürken, Türkiye’nin yakın gelecekte daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koymuştu zaten ve bu sene de geçmişte raporların belirtmiş olduğu öngörüler maalesef gerçeklemiş durumda.
Yapılması gereken çalışma başlıkları belli aslında; Türkiye’nin Bölgesel İklim Modeli Çalışmalarının Yapılması Ve İklim Değişikliği Etkilerinin Analiz Edilmesi,
İklim Değişikliğinin Etkilerinin Uyumun Su Kaynakları Yönetimi Politikalarına Entegre Edilmesi,
Konut kullanım alanlarında ticari ve kamu binalarında standartları sağlayan ısı yalıtımı ve enerji verimli sistemlerin oluşturulması gerekmektedir. Bunun için, bina alt sektörlerindeki enerji tüketimi bilgilerini içeren veri tabanının hazırlanması ve kıyaslama göstergelerinin geliştirilmesi gerekmekte.
Bugünün dünden farkını bulmak için izleyeceğiniz veri tabanı olması lazım.
Enerji verimli ve iklim duyarlı yerleşme/yapılaşma için politika ve hukuki düzenlemelerin geliştirilmesi ve pilot projeler ile uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Sonra pilot projelerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Binalarda yenilenebilir enerji kullanımının teşvik edilmesi
Karayolu planlamasında intermodal koridor yaklaşımının benimsenmesi, Karayolu üzerindeki yoğun yük ve yolcu trafiğinin farklı ulaşım türlerine kaydırılması için uygun ekonomik araçların belirlenmesi. Mesela şu an Türk mühendislerinin Amerika’da yaptığı Locomotion otonom yük taşımacılığı projesi var bizzat Genç Türk mühendisler tarafından Amerika için oluşturulan bir proje. Bu projelerin Türkiye için yapılması gerekli gelecek için şimdiden çalışılması gerek.
Enerji verimliliği yüksek ve iklime duyarlı kentleşme ve ulaşım stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması, Ulaşım Ana Planı ile İmar Planları kapsamında bisiklet yolu planı ve yaya planının yapılması gerekmekte
Şunu söylemek gerekir ki aslında yapılması gereken şeyler zaten ülkemizde İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planıyla (2011, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) belirlenmiş vaziyette, mesele bunun uygulamaya geçirilmesi.
Büyükşehir belediyelerinin ulaşım ana planlarında bisikletli ulaşıma yer vermesi ya da bisikletli ulaşım ana planını hazırlanması zorunlu hale getirilmesine rağmen Bursa’da imar planlarında bir revizyon yapılmadı.
Kurumlar arası eşgüdüm yok ya da etkin değil. Her kurum kendine göre bir takım kararlar alıyor bu kararlar metinlerde kalıyor.
Tüm çalışmalar kurumlar arası işbirliği ve eşgüdümle yapılmalı. Bu aslında hep söylediğimiz bir şey, planlama alanında her çalışmada yapılması gerekli bir şey, yıllardır söylüyoruz, ama pek yol alındığını göremiyoruz, her kurum kendince çalışmalar yürütüyor, aslında bakanlıkların bütüncül yaklaşımlı eylem planları olmasına rağmen bunlar raporlarda bir çalışma olarak kalıyor maalesef.
1998 hazırlanan 1/100000 ölçekli Bursa Çevre Düzeni Planında Su Ana Planı yapılması ile ilgili bir karar var ama bugüne kadar diğer planların da yapılmadığı gibi (Ulaşım ana planı, Atık yönetim planlarının hazırlanması, plan raporunun içinde bir madde olarak kaldı.
Her geçen gün artan nüfus ve ihtiyaçlar artık acil sinyal vermeye başladığında bazı şeyler için geç kalmış oluyor. Ulaşım planı yapıldı fakat bu İmar Planlarına eklemlenmedi.
Planlamayı etkin ve verimli yapmak gerek, bugünden başlayarak.