“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz…” (Al-i İmran Suresi/103. Ayet)
“Bütün müminler kardeştir. O halde, (her ne zaman araları açılırsa) iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki, Onun rahmetine nail olasınız.” (Hucurat Suresi/10. Ayet)
Allah tarafından insanlığın kurtuluşu gönderilen tüm semavi dinlerin adıdır İslam. İslam’ın sözlük anlamı barış ve teslimiyettir. İnsanlar arasında huzur ve kardeşliğin sağlanması için Allah’ın indirdiği dinin inanç ilkelerine ve ahlaki değerlerine teslim olmak gerekir. Zira Allah’a teslim olmuş bir insan, başkalarını teslim almaya çalışamaz. Buna yeltenen kişi, Allah’ın indirdiğiyle değil kendi uydurduğuyla hükmetmiş olur.
İslam aynı zamanda Tevhit dinidir. Tevhit Allah’ı zat ve sıfatıyla birlemek ve yalnızca ona ibadet edip itaat etmektir. Onun hiçbir şekilde ortağı, kefil ve vekili yoktur. Onun adına hüküm edilmez yalnız onunla hüküm verilir. Peygamberlerin dışında (hüküm verme hususunda) hiç kimse imtiyaz hakkına sahip olmamıştır. İster Habeşi veya Kureyşi olsun ister Seyyid, şerif ve eşraf olsun fark etmez, bu kavramlar İslami olmadığı gibi insani de değildir. Çünkü bütün insanlar onun mahluku ve kullarıdır. İnsanlıkta herkes eşittir. Dilin, Rengin, soyun iklimin coğrafyanın bir üstünlüğü (cihet-i farikası) yoktur. “Üstünlük sadece takva iledir” (Hucurat Suresi/13. Ayet) Takva ise, kişinin ruh, akıl ve nefsini arındırmasından ibarettir. Peygamberin bir hadisinde ifade ettiği gibi “insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” çünkü İslam bir hayır medeniyeti üzerine inşa edilmiş bir dindir. Maun Suresinde şöyle ifade edilir “Bütün bir ahlaki değerler sistemini yalanlayan (birini) hiç tasavvur edebilir misin… İşte böyle biridir yetimi itip kakan, yoksulu doyurma arzusu, gayreti duymayan. Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara ki, (namazı kılarken) kalpleri namazlarına yabancıdır. Onlar ki, niyetleri yalnızca görülüp takdir edilmektir ve üstelik onlar (insanlara) en ufak bir yardımı bile reddederler.” Beled Suresinde “evi barkı olmayan yoksulu, yetimi, öksüzü gözetmek, dar günde kıtlık döneminde aç insanları doyurmak, mazlumun yanında durup zalimin zulmüne mâni olmak daha sonra iman edip (başkasına)sabrı ve merhameti tavsiye etmektir diye ifade edilir. Buna göre ahlaki değerler iman ve ibadetlerden önce gelmektedir. Kur’an insanın kendisi için yaptığı iyiliklere “hasenat” başkası için yapılan iyiliklere ise “salihat”” demektedir. “Hasenatın karşılığı bire on iken “Salihat”ın karşılığında cenneti vadetmiştir. Bu nedenle imamlar Cuma günü minberden inmeden önce “Nahl Suresi 90. Ayeti” olan “Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor” okumaktadırlar bu ayette geçen iyilik kelimesinin Arapça karşılığı “ihsandır“. İhsan, Allah’ı görürcesine davranmaktır. Bu tasavvurla hareket eden insanlar bırakın kul hakkına el uzatmayı, kendi hakkını bile din kardeşine feda edeceklerdir. Kur’an bize Müslümanların kardeş olduğunu söylemektedir. Kardeşliğin de tesis edilebilmesi için önce adil, dürüst, güvenilir, sevecen, hoşgörülü olma şartını getirmiştir. İnsanlar dilden dökülen kelimelerle kardeş olamazlar ancak “dilden” kalpten samimi olarak hayata süzülen davranışlarla kardeş olabilirler. Peygamberin şu iki sözünü de aktarıp bu günkü Cuma yazıma son veriyorum “Kendisi için istediği iyiliğin aynısını Mü’min kardeşi için de istemeyen kişi (gerçekten) iman etmemiştir” “Siz cennete giremezsiniz iman etmedikçe, iman etmiş sayılmazsınız birbirinizi sevmedikçe” selam ve saygıyla.