İstiklal Savaşında keşke Yunan Galip Gelseydi diyerek İstiklal Harbimizi değersizleştirerek Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yapanlar her zaman dinin arkasına saklanmışlardı.
İşgalci Yunan Ordusunun Ağva'ya bağlı Çanaklı Köyü'nün kadınlarını bir araya toplayıp anadan doğma kalana kadar soyduklarını bu vaziyette kocalarının katledilişini izlemeye zorlanıp, sonrasında toplu tecavüze uğramışlardı.
Küpelerini almak için kulakları, bileziklerini almak için bilekleri, yüzüklerini almak için parmakları kesilen acıyla kıvranarak can veren kadınlarımız vardı bizim İstiklal Harbinde.
Ateşe verilen Hacı İsmail Köyü ve erkekleri iple bağlanıp yatırılarak kurbanlık koyun gibi kesilen Karadere Köyü'nün kadınlarına tecavüz edilmişti.
İmranlar Köyü'nde, ırzlarına geçmek üzere bütün kadınlarımızı bir eve toplamış karşı gelenleri lime lime doğramışlardı. Hele Tekkeler Köyü'nde bacaklarından asılan on beş genç kızımızı, insan aklının alamayacağı işkenceler yaparak öldürmüşlerdi. Karamandıra Köyü'nde yağmaya direnen Hacı Mustafa'yı kurşuna dizip karısının ve kızının ırzına geçmişler, Irzına geçtikleri kızı, yaraladıkları bir ata bağlayıp, at can havliyle oradan oraya koştukça kız parçalara ayrılmıştı…
Her fırsatta dil uzattıkları Atatürk, Selanik'in düştüğünü öğrendiği gün ‘‘Ah Selanik, seni bir daha Türk olarak görecek miyim?” deyip ağlamıştı…
Kim ağlamaz ki memleketinde dalgalanan bayrağı artık bir daha dalgalanmaz ise!
Sadece Keşke Yunan Galip gelseydi diyen bizden gibi görünüp aslında bizden olmayanlar ağlamaz…
Atatürk dönemi için, “İslam’ın yasaklandığı dönem” iftirasını atan kriptolar; Milleti Hristiyanlaştıran Amerikan okullarının Atatürk tarafından kapatılmasının intikamını, Amerika’nın 1950'li yıllarda Atatürk'e söven imamlar yetiştirerek aldığını bilmez.
Yıllarca Atatürkçü olduğunu söyleyen Televizyon programlarında boy gösterip gazete köşelerinde yazanlarda anlatmadılar bize Atatürk’ün asıl bilinmesi gereken yönlerini ve Misyonerlik faaliyetlerine Atatürk’ün son verdiğini…
Osmanlıda 19.yüzyılda, eğitim tümüyle çökmüş ve okullar neredeyse hiçbir şey öğretmeyen, yöneticilerin devlete yük olarak gördüğü bir çürümüşlük içindeydi. Mahalle Mektebi’ni bitiren en başarılı öğrenci, ancak Kuran'ı ezbere biliyor, Türkçeyi doğru dürüst yazıp okuyamıyordu
Medreseler; doktor, mühendis, matematikçi değil, yalnızca bol sayıda yetersiz ilahiyatçı çıkarıyordu.
Sanayi devrimini tamamlayan eğitimde insan kaynağı fazlası yetiştiren Avrupa, ABD artık Osmanlıda Eğitimide ele geçirmeye başlamıştı. Peki bunu nasıl yapmalıydı? Anadolu’ya girmesi gerekirdi işte; Misyoner okulları bu aşamada ortaya çıktı.
Avrupalı ülkelerin hemen tümü, İmparatorluğun değişik yörelerinde çok sayıda okul açtılar. Bu okullarda verilen eğitimle, Ermeni ve Rum uyruklulardan olduğu kadar Türk unsurlar içinden de, kendilerine uygun insan yetiştirmeye başladılar.
Türk okullarında nitelikli eğitim bulamayan, özellikle varlıklı Türkler, çocuklarını istekle misyoner okullarına verdiler.
Yani Türklerin eğitime verdiği önem, aynı bugünkü yabancı dilde eğitim veren okullara gösterilen ilgide olduğu gibi, ters işlemiş ve eğitime gösterilen özen, kimliksizleşmeyle sonuçlanmışı. Bu okullarda okuyan insanların büyük bir bölümü, ülkesine ve kendisine yabancılaşmıştı!
Batılı devletler için, iyi eğitim görmüş işbirlikçi bir taban oluşturmuşlardı bu Misyoner okullar sayesinde aynı bugünkü gibi! Osmanlı sınırlarında 465 Amerikan, 83 İngiliz, 72 Fransız, 44 Rus, 24 İtalyan, 7 Alman, 7 Avusturyalı ve 3 Yunan olmak üzere, Toplam 705 misyoner okulu açılmıştı. Keşke yunan Galip Gelseydi diyenlerin anlattığı gibi değil aksine Eğitim düzeni, Cumhuriyetle birlikte, köklü bir biçimde ele alındı ve ilk öğretimden yüksek öğretime dek tüm eğitim kurumları bilimsel niteliğe bürünmüştür...
1900’de sadece Amerika’ya ait 400’ü aşkın okulda 20 bine yakın öğrenci bu okullarda öğrenim görürken hepsi birer Türk ve Din düşmanı yetişiyor Osmanlının bölünmesinde görev alıp halkı kışkırtıyor okullar bir üs gibi kullanılıyordu.
Meslela; Yozgat’taki Amerikan okulu, köyleri basıp insanları katleden Ermeni militanların ana üssü olmuştu, Bursa’daki misyoner okulunda beş kız ve iki öğretmenin Hristiyanlığa geçmesi sonucu okul kapatılmıştı Cumhuriyet tarihinde Atatürk tarafından.
Osmanlı’nın kozmopolit yapısı, azınlıklara tanınan geniş haklar, hoşgörü ve yabancılara sağlanan kapitülasyonlar sayesinde –tabiri caizse- rahatça at oynatabilen misyonerler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde aynı ortamı bulamadılar. Atatürk buna izin vermemiştir.
Amerikan okulları yabancı dilde eğitim verir, Öğretmeni idarecisi yabancılardan oluşur Osmanlı hesap soramaz denetleyemezdi bile…
Okullarda görev alan öğretmenlerin çoğu Amerikan ajanı, misyoner…
Misyoner okullar sayesinde belirli görevler için Anadolu’ya sızdılar ve Osmanlıya son darbeyi vurdular. Balkanların elimizden çıkması, Anadolu’da Ermeni ve Rumların ayaklanması tüm bu okullar tarafından organize edilmişti...
Lozan imzalandığında, bu okulların 7 tane hariç hepsi kapatıldı, milli eğitime devredildi, tüm ajanlar defedildi. Atatürk dönemi işte budur. Hristiyan misyoner okullarını kapatıp ajanlarını kovmak, Türk Milletinin Hristiyanlaşmasının önüne geçmenin adıdır Atatürk…
Harika bir yazı olmuş, Mustafa Bey Emeğinize Sağlık !Bir sonraki yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyor olacağım!
Çok teşekkür ederim Ali Bey, !9 Mayıs Türk'ün uyanışı ile ilgili yazımız yayınlanır kısa sürede. Saygılar.