Merhaba sevgili okurlarım;
Bu hafta sizlerle geçmişe doğru bir yolculuğa çıkalım istiyorum. Belki de bu yolculukta birkaç hatırayı yanımıza alır bana da eşlik etmiş olursunuz.
Eski düğünlerimizden bahsetmek istiyorum, Bilindiği üzere bu dönemde olan düğünler daha modern ve daha göz alıcı gibi görünse de eski düğünleri lezzetini gibi değil. Hele ki eski düğünlerin heyecanı neredeyse hiç kalmadı. Eskiye bakacak olursak bir düğün için aylar öncesi hazırlıklar başlardı. Gelenek ve göreneklerimizde düğün merasimleri ailenin büyükleri tarafından organize edilirdi. Eski Türk kültüründe gelinlikler, üç etekli ve edikli dediğimiz kıyafetlerden oluşurdu. Altına kısa çizme giyilirdi bazı bölgelerde ise yeni lastik yemeni denilen ayakkabılar olurdu. Bölgeye göre giyilen ayakkabılar değişiklik gösterebiliyor... Üç etek Ata binmede kolaylık sağlayan Orta Asya'dan getirilen kadın ve erkek giyimlerimizdi... Osmanlı döneminde genellikle kadınların gelin olurken giydikleri özenle hazırladıkları tek giyim üç etekti…
Örf adet ve geleneklerimiz ve milli kültürümüz günümüzde yok olmaya mahkûm gibi görünse de. Son yıllar da eskiye yönelik faaliyetler artıyor. Tabii ki nereye kadar sürer bilemiyorum. Dileğim çoğalarak devam etmesi yönünde... Gelin şimdi eski düğünleri biraz daha yakından anlatalım ne dersiniz? Türk yaşam tarzını incelediğimizde tek eşlilik vardır. Tabii ki istisnalar hariç... Kendi köyümün ve o dönemlerin örf ve adetlerini sizlere anlatırken, yaşadıklarımdan ve gördüklerimden de sizlere söz edeceğim. O zamanlarda azda olsa iki eşli aile yapısını görebiliyorduk. Soyumuzda ahlak ve namus sözcüğüne çok anlamlar yüklenmiştir. Türkmen Yörük kültüründe bu konuda birçok atasözü vardır. Örneğin “At beslenirken, kız istenirken çok dikkat edilmelidir.” Bu Atasözünü hiç unutmam... Geleneğimizi devam ettiren Türk Boylarımızda evlenecek olan kız ve erkeğin rızalarına da bakılırdı. Karşılıklı Sevgi ve anlaşmaya dikkat edilirdi. Bazı evlilikler ise kız kaçırmayla sonuçlanırdı. Kızı ailesi vermeyince, sevdiği için kaçardı bazı kızlar. Benim annem ve babam kaçarak evlenmişler. Büyükler araya girerek iki tarafın rızası alınmak istenmiş, rızaları alınmazsa kız yine kaçarmış. “Sevince samanlık seyran olur” derler ya atalarımız… Sevgi işte...
Düğün davetiyelerine gelecek olursak eskilerde Anadolu’nun birçok yerinde ''Okuntu'' deniliyordu. Şimdi ise sadece ''Davetiye ''deniliyor. Köy yerlerinde Okuntu faklı farklı oluyordu. Mesela, havlu, seccade, şeker kızlara, kumaş, gömlek erkeklere paketler hazırlanır, okuntu olarak verilirdi. Halen bazı bölgelerde aynı gelenek ve görenekler devam etmektedir… Aylar öncesi başlayan hazırlıklar, okuntular derken düğünler 3 gece 3 gündüz yapılırdı. Şu an hali hazırda Türkmen Yörük düğünlerimizde bu gelenek zaman zaman karşımıza çıkıyor. Delikanlılar dağdan odun kesmeye giderlerdi ve getirilen odunlar düğün yerinde yakarlardı. Bu ateş bazı yerlerde yöresel olarak “Maşalama” olarak da bilinir. En çok ve en düzgün odunu getirenin itibarı büyük olur diye söylenirdi. O zaman mendil, yağlık, havlu hediye verilirmiş. Bu oduna “Yüğrük Odunu” denilirmiş. Düğün kazasız ve güzel geçerse aralarında bir genci seçerlermiş ona da ''Yiğitbaşı'' derlermiş. Bazı yörelerde ise “Efe Başı” “Seymen” de deniyormuş… Bunlara “Bayrakçı” da eklenir ama olmazsa olmazlardan biride damada yardımcı olan 'Sağdıçtır''. Sağdıç damadın hep yanındadır...
Tören bayrak dikme ile başlar. Bayrak süsleme işi ise kızlarındır. Kenarına püsküller dikerler. Bu iş bitince bahşişler verilir… Ve bayrak artık hazırdır. Düğün evinin Dam başına bayrak dikilir...Gelin kız oğlan evinin önüne gelince; üzerine şeker, buğday darı ile bozuk para atılır. Ebelerimiz ve dedelerimizden duyduklarımda ise bazen gelini çadırda ayakta tutarlarmış. Bir de türkü söyletip ağlatırlarmış...
GELİN TURŞUSU
Anadolu kültürünün devam etmesi dileğimle gelin demişken ''Gelin Turşusu'' tarifiyle devam edelim. Eski düğünlerin vazgeçilmezi ve halen günümüzde yaptığımız turşu için malzemeleri ve yapılışını paylaşmak istiyorum. Bu bir yaz turşusudur... Patlıcan, Taze kabak, taze fasulye bunları doğrayıp bir miktar su ile tencerede haşlıyoruz. Haşlanan sebzeleri soğumaya bırakıyoruz. Sarımsak, zeytinyağı ve limon suyuyla bembeyaz oluncaya kadar çırpıyoruz. İsteğe göre sirke de kullanabiliriz. Malzememiz kıvamına gelince soğuyan sebzelerin içine ekliyoruz. Dolapta birkaç saat bekleyince daha güzel oluyor. Şimdilik bu kadar haftaya görüşmek üzere sevgiyle kalın...