Hayat, insana en çok “asla” dediği yerden seslenir. Büyük lafların, kendinden emin cümlelerin yankılandığı yerde sessizce bekleyen bir imtihan vardır. İnsan, kendini en uzak hissettiği duygularla, “ben asla yapmam” dediği hallere bürünmüş buluverir bir sabah. Ve işte o an, sözün büyüğüyle gururun aynı sofraya oturduğu andır.
Hepimiz hayat yolculuğunda güçlü durmak, kendimize prensipler çizmek isteriz. Ne var ki, o prensiplerin en kalın çizgilerini hayat silgi gibi yok eder zamanla. “Asla affetmem,” diyen affeder. “Asla düşmem,” diyen dizlerini parçalayarak yürümeyi öğrenir. “Asla sevmem,” diyen bir kalbin içinde kaybolur gider.
Çünkü insan, sandığı kadar kudretli değildir. Kalbimiz, aklımızdan daha geniştir. Ve hayat, akla değil kalbe ders verir. Bize düşen ise büyük konuşmamak, hayatın değişkenliğini unutmamak ve her kapının ardında bizi bekleyen bir sınavın olabileceğini bilmektir.
Kapılar... Ne çok anlam taşır değil mi? Açılanlar, kapananlar, ardında kalanlar... Kimi zaman “asla geçmem” dediğimiz eşiklerin anahtarı, işte tam da o “asla” kelimesinin ardına gizlenmiştir. O yüzden kelimelerimizi özenle seçmeli, yargılarımızı hafif tutmalı ve kalbimizi imtihanlara hazırlamalıyız.
Çünkü insan, konuştuğu değil yaşadığı kadar insandır.